Bu yıl sınıfımın kapılarını 7 erkek öğrenciyle açtım. Bazı sabahlar yataktan kalkmak zor olsa da, çocuklarla bir arada olmayı gerçekten çok seviyorum. Onların doğal, içten ve komik tavırları her seferinde yüzümde bir tebessüm bırakıyor. Öğrencilerim 6 ile 11 yaş arasında, her biri benzersiz kişiliğe ve öğrenme tarzına sahip, ilginç bir öğretmenlik deneyimi yaşıyorum.

Amerika’da öğretmenlikte üçüncü yılımı tamamladım; bu dördüncü yılım ve hâlâ öğrenilecek o kadar çok şey var ki. Bir eğitimci olarak, birçok gece kendimi yeni ders konuları çalışırken veya materyal hazırlarken buluyorum. Bu mesleğin en güzel yanı, sürekli öğrenme ve kendini yenileme halinde olmak. Yeni bir bilgiyle karşılaştığımda, önce benim kalbim heyecanla atıyor, sonra da bunu onlara anlatmaya başlıyorum.

Son üç yılda sınıfımın kapılarını Türkiye’deki pek çok öğretmene açtım ve her sınıf gözleminden sonra bu ortamın birçok eğitimciye ilham verdiğini fark ettim. Genellikle Montessori sınıfları hep mükemmel gösteriliyor, ancak gerçekte bu yüksek beklentilere ulaşamadığımızda, bir sonraki adımda kendi öğretmenliğimizi sorgulamaya başlıyoruz. Bu sebeple, başarılarımı da başarısızlık gibi görünen sorunları da şeffaf bir şekilde paylaşmak için “Sınıfımda Neler Oluyor” başlıklı günlükler yazmaya karar verdim. Ben de sizin gibi bir öğretmenim; sınıfım disiplinli olsa da dönem dönem inişler çıkışlar yaşayabiliyorum veya herkesin yaşadığı konularda zorlanıyorum. Ancak her konuyu çözerken kendime bir ders çıkarıyorum ve çocuklara da bu yolla bir bilgelik sunuyorum.

Bu yıl başladığım uygulamalardan biri günlük tutmak. Sabahları geldiklerinde veya gün sonunda, onlara sürekli hatırlatıyorum: “Bugün yazdın mı? Hadi getir bakalım.” Ya da sabah erken gelen bir öğrenciye, “Harika, bugün erkencisin! Tam da seninle bir toplantı yapmayı planlıyordum. Hadi, günün ilk görüşmesini seninle yapalım,” diyorum. Kendi ders planımın yanı sıra, çocukların kendi planlarını yapmaları konusunda onları teşvik ediyorum ve birlikte haftalık hedefler belirliyoruz.

Bu sabah 8 yaşındaki bir öğrencim, “Dün çarpma işlemi çalıştım, hoşuma gitti. Benim için gittikçe daha kolay oluyor ve daha fazla çarpma işlemi biliyorum,” günlüğünde okudum. Bu iki satır benim için çok değerli; bu yaşta bir çocuğun kendindeki öz farkındalığı ve ilerlemesini kaydetmesini izlemek, bir anne gibi gözlerimi yaşartıyor.

Geçen gün bir ders sunumunda tahtaya iki merdiven çizdim: Biri az basamaklı, diğeri ise birçok basamağı olan. “Sizce hangisi daha kolay ve hangisi daha zor?” diye sordum. Öğrenmeyi de basamaklara benzettim. “Eğer her gün az da olsa bir şey öğrenirseniz, bu kişi gibi kolaylıkla yükselirsiniz ve her şey sizin için daha kolay olur. Ama bunun için düzenli olarak her gün bir şey öğrenmeniz gerekli. Diğer türlü, öğrenmeyip vakit geçirirsek, gün sonunda her şey bizim için çok zor olmaya başlar ve kendimizi yetersiz hissederiz; hatta yeterince akıllı olmadığımızı bile düşünebiliriz.” Bu konuşma onlar için çok etkileyiciydi. Bakalım ilerleyen aylarda sizlerle daha çok deneyim paylaşacağım.

Birinci ve ikinci sınıf öğrencilerim inanılmaz tatlı ve sempatikler, ama bir o kadar da hareketliler. En büyük sorunumuz ince motor becerileri ve konuşmayı çok sevmeleri. Sanmayın ki Montessori sınıfı çok sessiz; bazen yerlerini değiştirmek zorunda kalıyorum, çünkü sürekli birbirlerine laf yetiştiriyorlar. Hatta bir öğrencim var, ansiklopedi dilinde konuşuyor—çok çılgın! Şimdi kızayım mı, dinleyeyim mi, güleyim mi bilemiyorum. Geçen gün duyuru için zil çaldım; bu Montessori sınıf rutininde, zili duyan çocuk durur ve öğretmenine bakar. Birinci sınıftan bir çocuk, beklemek yerine yanıma koşarak geldi ve elini gösterdi. Duramıyorlar bir türlü!

En komiği de sürekli kıpır kıpır olmaları. Ders çalışma aralarında hareket ihtiyaçları bazen açığa çıkıyor. Bazen arkamı dönmüşüm, yerde güreşirken buluyorum onları. Tabii oyun oynuyorlar, ama ne dersiniz, beni biliyorlar. Ben bakınca “sorry Ms. Betul,” diyorlar, sonra kendi kendilerine meditasyona başlıyorlar. Bunu görünce tüm ciddiyetim gidiyor ama gülmemek için kendimi zor tutuyorum.

Bu aralar üzerinde çalıştığım bir konu duygular ve içsel motivasyon. Mindfulness alanı çok işime yarıyor. Özellikle yalnız kalmak isteyen çocuklar için yaptığım calmin space köşesi sayesinde  sınıfa pamuk gibi dönüyorlar. Çok hareketli olanlar meditasyon öğrendiler; sınıfta koşarlarsa ya da oyun moduna girerlerse, 3 dakika sakince oturuyorlar, sonra rutine geri dönüyorlar. Duygular çok hassas; kendilerini aciz ve zayıf hissettikleri an bir anda şiddete başvurabiliyorlar. Bu aralar bunun üzerine araştırma yapıyorum.

Son olarak, büyük yaş grubu bu sene şükran sebebim. Geçen son 3 yılın meyve vermesini, öğrencilerimin olgunlaşmasını, öz farkındalıklarını, hata yapsalar bile aldıkları ders ve sıkı çalışma isteklerini görmek benim için paha biçilemez bir değer. Keşke onları sizlerle tanıştırabilseydim; çok eğlenceliler! Sabahları erken gelirlerse oturup sohbet ediyoruz. Bu çocuklar, sistemde zorlansam da her seferinde bana çok umut veriyorlar. Çünkü eğitim sadece akademik başarı değil; çocukların kendi potansiyellerini keşfetmeleri ve kendilerini bilmelerinin verdiği özgüveni gözlemlemek, daha çok çocuğa ilham olmamda bana umut veriyor.

Onlarla bu sene okul gazetesi hazırlıyoruz, ama sanırım onlardan daha çok heyecanlıyım! Bir sonraki ay gelişmeleri sizlerle paylaşacağım, takipte kalın.

New York’tan sevgilerle, 

Betül